“Kırlangıçlar hapishaneye yuva yapmıyorlar. Neden olduğunu kimse bilmiyor. Belki hapishane, eşek
arılarının kocaman, sabit ve balsız kovanları gibi vızıldayıp uğuldadığı için korkudan
yaklaşamıyorlardı. Ya da hapishanenin insanlar için sürekli kalınan bir yer olmaması, buraya sürekli
değişik insanların gelip gitmesi, hapishanede sürekli yaşayanının olmaması yüzünden gelmiyorlardı;
çünkü kırlangıçlar, insanların yaşadığı yerlere alışır ve hepsinin yüzlerini dahi hatırlarlar.”
“Hapishanede kabadayı dokunulmazdır, onun tam bir özerkliği vardır. O, senin işine çok nadir karışır,
seni de kendi işine karıştırmaz. Bu bakımdan, ne kadar çelişkili görünürse görünsün kabadayılarla
hapis yatmak, bin çeşit huya, karaktere, kadere, mesleğe, öğrenim düzeyine ve bin çeşit milliyete
sahip insanla hapis yatmaktan çok daha keyiflidir. İçinde kabadayıların bulunmadığı koğuş, batmış bir
gemiden kurtulanların sığınıp kurtarma gemisini beklerken birbirlerini yedikleri, tufana hazırlanan
adaya benzer. Kabadayı kabadayıdır, onlardaki hak eşitliği kavramı bazen çok şaşırtıcıdır.”
Gürcü yazar Nodar Dumbadze’nin 1973’de yayımlanan otobiyografik romanı Beyaz Bayraklar, suçsuz
yere tutuklanan üniversite öğrencisi Zaza Nakaşidze’nin hüküm bekleyen farklı karakterlerde ve farklı
etnik kökene sahip suçlularla birlikte on kişilik koğuşta başından geçenleri anlatır. Koğuştakiler,
tutuklanmadan önceki yaşamları ve suç işleme nedenleri hakkında tartışmalarla vakit
geçirmektedirler. Bir katilin, hırsızın, rüşvetçinin, zimmetine para geçirmiş kamu görevlisinin, en
tehlikeli suçlunun dahi ruhunun derinliklerinde insani bir katmana ulaşılabileceği gerçeğiyle birlikte,
satır aralarında sağlam bir sistem eleştirisinin de kendini hissettirdiği,