Paşa gelen doktorun dik, dik yüzüne baktı. Genç bir mülazım olan doktor, gözlerini kaçırmadı. Öyle dik bakıştan falan ürkecek birine benzemiyordu.
“Adın ne senin?” diye sordu serasker. Doktor;
“Ömer” diye kestirmeden cevapladı.
Sesi de etkilememişti koskoca seraskerin. Mülazım Doktor Ömer, cesedin yatırıldığı hücreye geçti. Perdelere sarılmış cansız bedeni muayene etti. Fazla uzun sürmedi. Çıktı. Çantasını karıştırmaya başladı. Raporunu yazacağı kâğıt kalem arıyordu. Paşa vazifesini kendi makamından üstün tutan bu adama iyice hiddetlenmişti. “Bırak aranmayı, nedir durumu, önce bana şifahi olarak söyle” diye bağırdı.
“Ölüm sebebi boğulma veya kalp sektesi veya kan kaybı olabilir. İlk bakışta anlaşılması zor, ama saldırıya uğramış, bilekleri zorlanarak kesilmiş” diye cevap verdi.
Avni Paşa;
“Edepsiz herif bunları mı yazacaksın raporuna, intihar etmiş olamaz mı? Hemen kati kanaat izhar ediyorsun”
Doktor gerçekten korkusuz bir adamdı. Bağırtı çağırtıyı umursamadan, “İntihar eden adam iki bileğini birden kesemez, ayrıca darp izleri de var cesedin üzerinde” diye cevap verdi.
Serasker Avni Paşa bilenlerin iyi bildiği hiddet cinnetine yine düşmüştü. Gözlerinden ateş saçılır gibi iki adımda genç doktorun yanına geldi. Elini kaldırdı. Etraftakiler tokat atacağını zannettiler. Doktor da akıllı bir şeye benzemiyor ola ki cevap verir koskoca seraskere diyerek etrafını sardılar. Fakat Serasker elini kaldırmasına rağmen tokat atmadı. Doktorun Mülazım rütbelerini söktü. Önce sağ omzundaki rütbeyi söktü, hırsını alamadı sonra sol omzundaki rütbesini söktü.
“Amirine itaatsizlikten tart edildin, defol git!” dedi.